
YALANCI KEDİ
- Hint Masalı -
Bir zamanlar Sripur diye bir kentte Sudaryan adında bir kral varmış. Aynı kentte Saharadatta adında bir tüccar da yaşarmış.
Bir gün tüccarın deposundaki yağ kavanozlarından biri açık kalmış. Evin kedisi de bu firsatı kaçırmadan kafasını şişeye sokuvermiş. Kafasını kavanoza sokmuş sokmasına ama bir daha da çıkaramamış.
Telaşa kapılan kedinin çıkardığı gürültüyü ve yakaran miyavlamaları duyan dükkan sahipleri kediyi kurtarmaya çalışmış, ama gayretleri nafileymiş. Kavanoz kedinin kafasından çıkmıyormuş.
Sonunda kediyi kurtarmak için kavanozu kırmaya karar vermişler. Ama kavanozun ağzı kedinin boyununda bir bilezik gibi kalmış. Kavanozdan kurtulan kedi tarlalara doğru koşmaya başlamış.
Kendilerine doğru koşan kediyi gören fareler kaçışmaya başlamış. Kedi onlara şöyle seslenmiş:
"Benden kaçmayın! Ben size zarar vermem! Size dokunmayacağıma dair ant içtim. Bakın boynuma da bu yeminin simgesi olarak bilezik taktım. Yakınıma gelin size anlatayım."
Kediye inanan tarla fareleri kedinin etrafinda toplanmış. 0 da farelere neden onlara dokunmayacağı, neden yemin ettiği üzerine bir sürü yalan uydurmuş.
Sonra da fareler artık yuvalanna dönerken kaşla göz arasında en arkadakini yakalayıvermiş. Kedinin oyunu böyIe sürmüş gitmiş. Her gün farelere ahlaklı konuşmalar yapmış, farelerin inancını geliştirmiş, ama ardından kimseye fark ettirmeden onlardan birini midesine indirmiş.
Fare halkı araında iki bilge fare de varmış: Udno'yla Maniko. Her ikisi de çok sevilir ve sayılırmış. Hatta bir sene önce fare halkının neredeyse yok olacağı o kıtlık günlerinde Udno ve Maniko'nun yıllardır biriktirdiği bugday taneleriyle kurtulmuşlarmış. Bir gün fareler Udno'yu aralannda göremeyince merak etmişler.
Udno ertesi gün de ortaya çıkmamış. Tahmin ettiğiniz gibi kediye kurban gitmiş, ama fareler daha bunu bilmiyormuş. Üçüncü gün de Udno ortaya çıkmayınca fareler kendi aralannda sayım yapmış.
Bir de ne görsünler: Aralannda yüz fare eksikmiş. Tabii bu işin hınzır kedinin eseri olduğunu hemen anlamışlar. Bir daha da kedinin yanına yaklaşmamışlar.
İşte hayatı boyunca farelere yardımcı olan bilge Udno'nun olümü de fare halkının yaranna olmuş.
- Polonya Masalı -
İYİLİK MASALI
Kafdağı'nın da ötesindeki masal ülkelerinden birinde harikalar diyarının kraliçesinin bir bebeği olmuş. Harikalar diyarının koruyucuları olan periler ve periler prensesi küçük bebeğin beşiğinin etrafına birikmişler.
Kraliçe etrafındaki perilere dönerek şöyle demiş:
"Bu küçük bebeğe en değerli olduğunu düşündüğümüz şeyleri hediye edin!"
Birinci peri uyuyan bebeğe eğilip şöyle demiş:
"Ben sihirli gücümle sana, görenin hayran kalacağı güzellik armağan ediyorum. Göz kamaştıracaksın!"
İkinci peri şöyle demiş:
"Sana öyle güzel ve derin mavi gözler armağan ediyorum ki, gördüğünü anlayacak, seni göreni büyüleyeceksin."
Üçüncü periye gelmiş sıra:
"Selvi boylu olacaksın. Senden daha güzel vücutlu kız olmayacak bu dünyada."
Dördüncü peri eğilmiş beşiğe:
"Çok zengin olacaksın. Hiç bir sıkıntın olmayacak."
Periler prensesi düşüncelere dalmış:
"İnsanların güzelliği geçicidir.Gözlerin, yüzün, vücudun güzelliği çiçeklere benzer. Yaşlanınca geçiverir. Zamanla rüzgar en biçimli palmiyeleri bile çarpıtır. İnsanlar, kendilerine zenginliğini dağıtmayanlardan nefret eder. Dağıtırsa kendi fakir olur. Sizin şimdiye kadar bu bebeğe verdikleriniz çok kalıcı olmadı bence."
"Peki ama başka ne verebilirdik ki?" diye sormuş periler.
"Ben ona iyiliği bırakıyorum" demiş periler prensesi. "Güneşin ne kadar mükemmel ve sıcak olduğunu bilirsiniz, ama onun ısıtacak toprağı olmasa sıcak bir kayadan ne farkı kalır? Kalbin saçtığı iyilik de güneşin ışığı gibidir; hayat verir. İyiliğin olmadığı güzellik, kokusu olmayan çiçek gibidir. İyiliğin olmadığı zenginlik bencillikten farksızdır. İyiliğin olmadığı aşk yok eder, kavurur. Sizlerin armağanları geçiciydi, iyilik ise kalıcıdır. Sonsuz bir kuyuya benzer. Ne kadar çok su çekersen, o kadar çok suyu olur, o kadar bereketli fışkırır. İyilik dünyada tek tükenmeyen şeydir."
Sonra periler kraliçesi uyuyan bebeğe doğru eğilmiş:
"Kalbin sıcak olsun, küçük bebek,iyi ol!"
ÜÇ NOEL GÜVERCİNİ
- Macar Masalı -
Bir zamanlar ormanın derinliklerinde ufacık bir kulübede yaşlı mı yaşlı bir nine yaşarmış. Kimi kimsesi yokmuş. Dünya onu, o dünyayı unutmuş. Bütün yaz boyunca ormandan şifalı bitki, meyve sebze toplar, onlarla beslenir; bir kısmını kurutur; kışın da kulübesinden neredeyse hiç çıkmadan onlarla yaşarmış.
Kış aylarını evinde geçirmesi biraz canını sıkarmış, ama kış geldiğinde de en büyük eğlencesi Noel'i beklemek olurmuş.
Noel gecesini iple çeker, sonunda çok beklediği o gece geldiğinde kulübesinin bir göz odasına ufacık çam ağacını kurarmış. En çok sevdiği süs ise ağacın en alt dalına astığı güvercin yuvasıymış.
Kırmızı porselenden yapılan bu minicik güvercin yuvasında üç minicik güvercin varmış. Hepsi değişik renkte olan güvercinler hakiki güvercinler gibi canlı dururlar, izleyende her an sanki uçuvereceklermiş izlenimi bırakırlarmış.
İşte o Noel gecesi de ninenin sabırsızlıkla beklediği an gelmiş. Ufacık ağacını itinayla kurmuş, kuru çiçeklerle, meyvelerle süslemiş, en alt dala hayattaki en büyük hazinesi olan güvercin yuvasını takmış ve ağacın üzerindeki minicik mumları ve maytapları yakmış.
Ama çok kötü bir şey olmuş! Yanan maytaplardan çıkan kıvılcımlardan biri tam güvercin yuvasının üzerine düşmüş ve güvercinler sıcaklığın etkisiyle olsa gerek, parça parça oluvermişler.
Nine çok üzülmüş. Bütün gece ağlamış, güvercinlerinin neden kendini bırakıp gittiklerini, güvercinsiz bir çam ağacının artık neye yarayacağını düşünmüş. Hayata küsmüş.
Ertesi akşam, yani Noel bayramının birinci günü, titreyen elleriyle ağacın üzerindeki minik mumları yakarken göz yaşlarını tutamıyormuş. Minik mum yaşlı ninenin durumuna pek acımış.
Mum yandıkça gözyaşı gibi süzülen mum damlalarından biri tam güvercin yuvasının üzerine düşmüş. Soğuyup katılaştığında mum damlası aslından ayırt edilemeyen bir güvercin gibiymiş. İkinci damla da tam yuvanın yanına düşmüş, soğuduğunda o da bir güvercin olmuş. Diğer ikisinin yanına düşen üçüncü damla da minik bir güvercin olarak soğumuş.
Yaşlı nine bu olup biteni daha sonra fark etmiş. Güvercinlerinin nasıl olup da geri geldiklerini anlamamış. Ama çok sevinmiş. Noel bayramı yeniden gerçek bir bayrama dönüşmüş onun için.
Kim bilir, hayatta belki de bir şeyleri çok istemek gerek. Tıpkı ninenin güvercinlerine tekrar kavuşmayı çok istemesi gibi.
BUDALA KÖYLÜ KAZI NASIL PAYLAŞTIRDI?
- Norveç Masalı -
İki yakası bir araya gelmeyen yoksul komşusunun ağadan bir kaz karşılığı çuvallar dolusu un aldığını duyan varlıklı komşu da, ağaya gitmeye karar vermiş.
"Ben ağaya bir değil beş kaz hediye götürmeliyim.Ağa da bana o zaman iki çuval değil, bir araba dolusu un verecektir. İyice zengin oldum gitti demektir" diye düşünmüş.
Gerçekten de dediği gibi yapmış. Adamlarına beş kaz kestirmiş, onları bir güzel fırında kızartmış ve tepsilere yerleştirip ağanın kapısını çalmış.
"Sevgili ağam, size naçizane bir hediyem var. Beş tane nar gibi kızarmış kaz getirdim."
Ağa, köylünün durup dururken neden kendine kaz hediye etmek istediğini anlamış elbette. Onu da sınamak istemiş.
"Biz ailede altı kişiyiz ve her birimiz de farklıyız. Bu beş kazı bizim aramızda eşit olarak pay edersen, sana armağanlar vereceğim. Pay edemezsen cezalandırılacaksın."
Budala köylünün eli ayağına dolaşmış. Nasıl yapsa da bu beş kazı eşit dağıtsa bilememiş.
Bu arada budala köylünün içine düştüğü sıkıntılı durumu gülerek seyreden ağa adamlarını, akıllı köylüyü evden almak için göndertmiş.
Biraz sonra zeki köylü, ağanın huzuruna çıkartılmış. Ağa yoksul köylüye beş kazı aralarında pay etmesini söylemiş:
"Bir kaz karınla senin. İki kişisiniz, böylece üç oluyorsunuz."
Sonra iki kıza dönmüş:
"Bir kaz da sizin payınıza düşüyor. Siz de iki kişisiniz, üç oluyorsunuz."
Ardından oğlanlara dönmüş:
"Bir kaz da size. Siz de üç oluyorsunuz."
Sonra ağaya şunları söylemiş:
"Kaldı iki kaz, bir de ben; biz de böylece üç oluyoruz. Demek ki bunlar da benim payıma düşüyor.Böylece herkes üç oluyor, kazlar da eşit paylaştırılmış demektir."
Ağa bu işe çok gülmüş. Kazların yanı sıra yoksul köylüye yeni hediyeler vermiş. Budala köylü ise cezasını çekmiş.
AKILLI KÖYLÜ KAZI NASIL PAYLAŞTIRDI?
- Norveç Masalı -
Eski zamanlardan birinde, bir köyde iki komşu yaşarmış. Bunlardan biri çok budalaymış. İki lafı bir araya getirip sohbet edemez, dünyada, çevresinde olup bitene akıl erdiremezmiş. Ama nasıl olmuşsa, parası da bolmuş. Yani dünyada bir skıntısı yokmuş.
Diğer komşu ise çok akıllıymış akıllı olmasına ama, bunun da hiç parası yokmuş. Hem de öylesine büyük bir yoksulluk içindeymiş ki, çocuklarına verecek ekmek bile bulamazmış. Bütün varlığı bir kazmış. Onu gözbebeği gibi korurmuş.
Fakat üç gün süren bir açlığın ardından kazını kesip çocuklarına yedirmek zorunda hissetmiş kendini. Yoksul komşu böylece kazı pişirmiş, çocuklarının önüne sofraya koymuş, ama ekmekleri yokmuş.
"Kazın bir kısmını ağaya götürürsem herhalde bana biraz un verir" diye düşünmüş ve kızarmış kazı tepsiye koyup soluk soluğa ağanın evine varmış.
"Ağam" demiş, "kızarmış kaz getirdim size. Lütfen kabul edin. Biraz un verirseniz karşılığında, memnun olurum."
"İki oğlum, iki kızım var. Karımla ben de varım. Bu kazı bizlerin arasında eşit olarak pay edersen sana mükafat veririm. Eğer iyi pay edemezsen yirmi beş değnek var" demiş ağa.
Yoksul köylü eline bir bıçak almış ve kazın kafasını kesip ağanın tabağına koymuş ve şöyle demiş:
"Ailenin başı sensin, kazın başı da senin."
Tavuğun gerisini kesip evin hanımına uzatmış:
"Evi koruyan, geri planda her şeyi kuran sensin."
Tavuğun bacaklarını kesip oğlanlara uzatmış:
"Babanızın yolundan gidin."
İki kanadı da kızlara vermiş
"Nasıl olsa bir süre sonra evlenip, kanatlanıp gidecekseniz."
Gövdesini de kendine almış:
"Biz köylüler ince işlerden anlamayız. Kazın kalan kısmı da benim olsun!"
Köylünün kazı bu şekilde bu pay etmesi ağanın çok hoşuna gitmiş. İnce zekalı ve espirili köylüye iki çuval un vermiş.
Köylü de hemen unları evine götürmüş, ekmek yapıp kazın yanında çocuklarıyla yemişler. Bütün aile bir güzel karnını doyurmuş.
|