TOPRAK ANA VE İKİ HEYBE
-Fransız Masalı-
Toprak ana, üzerinde gezen dolaşan, biribriyle arada bir dostluk kuran hayvanları sevgiyle seyredermiş. Birbirine hiç benzemeyen değişik türden binlerce hayvanın, hayatlarını mutlu bir şekilde sürdürmesinden büyük zevk alırmış.
"Nasılsın sevgili maymun" diye sormuş bir gün.
"Ben çok iyiyim demiş şebek gülümseyerek, benim kendimi iyi hissetmem için her neden var: İyi koşarım, ağaçlara iyi tırmanırım. Övünmek gibi olmasın, ama zekiyimdir de. Hayvanlar arasında en iyi ben oynarım, herkesi kendime hayran bırakırım. Ağaçlar benim yiyebileceğim meyvelerle dolu, Tanrı'ya şükür. Ama şu ayı, yeteneksiz Kocaoğlan gibi olsaydım, herhalde çok şikayet ederdim!"
"Ne diyorsun sen sırıtkan maymun" diye paylamış ayı. "Ben bir kere çok güçlüyüm. Şu ormanda bana yan bakanın alnını karışlarım! Et de yerim, meyve de, bal da. Aç kalmak nedir bilmem. Ağaçlara tırmanacak kadar çevik, suda yüzecek kadar yetenekleyimdir. Ama fil gibi hantal olsam herhalde ben de yakınırdım!"
"Hey, orada kim benden bahsediyor!" diye homurdanmış fil. "Koca hortumumla ister ağaçların dallarını yer, ister körpe otları koparırım. Şu ormanın tek efendisi benim. Tek bir hayvan bile yolumun üzerine çıkamaz.Hepiniz sıcaktan bunalırken, istersem, her gün banyo yaparım. Hortumumla vücudumun her köşesini yıkayabilirim. Bakmayın iri olduğuma, gerektiğinde çok hızlı da koşabilirim. Balina gibi bir yağ torbası olsam belki haklı olabilirdiniz.Ama..."
Toprak ana filin sözlerini keserek hayvanlar arasındaki tartışmaya son vermiş:
"Sizleri böyle mutlu gördüğüm için inanın ki çok sevinçliyim. Hepiniz kendinizden memnunsunuz. Hepiniz diğer türlerden üsütün ve avantajlı olduğunuzu düşünüyorsunuz. Bu çok güzel."
Toprak ana sonra kendi kendine düşünmeye başlamış:"Şu hayvanlar çok hoş canlılar doğrusu! İnsana da ne kadar benziyorlar Herksein iki tane heybesi var boynunda. Bunlardan birini önlerine, diğerini de arkalarına toyorlar. Önlerinde tuttukları heybelere, başkalarının kötü huylarını dolduruyorlar. Kendilerini böylece üstün görüyorlar. Arkalarındaki heybelere ise kendilerinde olup da beğenmedikleri özellikleri gizlemeye çalışıyorlar. İyi ve kötü yanlarını birlikte göremiyorlar. Oysa herkesin hem iyi hem de kötü yanları olabilir ve bu doğaldır da."
ASLAN VE FARE
- Eski YunanMasalı -
Yoksul fare koca ormanda hep korku içinde yaşarmış. Tilkiden korkar, kurttan ödü kopar, en çok da yaban kedisini görünce dehşete düşermiş. Bırakın bu yabani hayvanları, çevresinde bir dal çıtırdasa yüreği ağzına gelir, korkudan bayılacak gibi olurmuş.
Fare artık bu korkuya dayanamayacağını anlayınca ormanın kralı asşana gitmiş:
"Haşmetmeap" demiş, sizden haddim olmayarak küçük bir ricam olacak. Şu ormandaki bütün hayvanlararasında en zavallısı benim. N ekadar kötü bir kaderim var! bütün ömrüm titremekle geçiyor. Bir yaprak düşse dizlerimin bağı çözülüyor. Bu korkuya artık dayanabilmem imkansız.
Sen bu koca ormanın kralısın. Senin kükremen bile hrekesi dehşete düşürmeye yetiyor. Beni koruman altına alabilirsin. Bu kadar geniş mağarada yaşıyorsun. Beni de buraya kabul et lütfen. Sana hiç bir rakatsızlık vermem. Ayaklarının altında dolaşmam, sesimi bile çıkarmam. Bir köşede otururum. Varlığımla yokluğumu anlamazsın bile."
Aslan tüm bu anlatılanları sesini çıkarmadan dinliyormuş. Farecik aslanın bu tumunu kendisi için olumlu görmüş. Ormanların kralı ricasını kabul edecek sanmış. Biraz daha ısrar ederse bu iş olacak diye düşünmüş:
"Ben sizin bu iyiliğinize layık olamadığımı biliyorum, ama kim bilir, ne kadar işe yaramaz gibi görünsem de, belki bir gün bir işinize yararım. Size olan borcumu ödeyebileceğim bir fırsat çıkar bir gün."
Aslan çok sinirlenmiş. Öfkeden gözleri çakmak çakmak olmuş:
"Bak sen terbiyesize!" diye kükremiş. "Sen kendini ne sanıyorsun. Ben gibi koca bir kral senin gibi bir bücüre mi muhtaç olacak! Senin gibi bir böcek hayatta bana ne fayda getirir! Defol başımdan. Seni bir pençe darbesiyle duvara yapıştırmadığım için de hayatın boyunca bana dua et!"
Farecik öyle korkmuş ki, o korkuyla bütün ormanı bir nefeste koşup başka bölgelere taşınmış. Bir deliğe girip oradan uzun bir süre çıkmamış.
Aslan ise bir süre daha farenin kendini bilmezliğine sinirlenmiş, sağa sola sataşmış. Ama nihayet sakinleşmiş. Karnının acıktığını hissedip ava çıkmış. Fakat yolunun üzerinde üstü örtülmüş bir tuzak varmış. Çukuru fark etmediğinden içine düşüvermiş. Ama kral aslan bu,öyle çukurlaradüşüp kalır mı? Bu nedenle de korkmamış. Yukarıya hamle yapıp atlamaya hazırlanırkeni çukurun içinde bulunan ağın bütün vücudunu kapladığını hğisstemiş. Bir kez daha hamle yapmış , ama nafile! Ağ inceymiş, fakat çok sık dokunduğundan aslanın bile koparamayacağı kadar sağlammış. Bütün gün kendini kurtarmak için çalışan aslan akşama doğru buradan çıkamayacağını anlamış.
"Ah benim aptal ve gururlu kafam" diye düşünmüş. "Eğer bu sabah o fareyi kendime küstürmeseydim, o keskin dişleriyle bu ağı keser, beni ölümden kurtarırdı! Oysa şimdi burada öleceğim ve bunun nedeni de benim! Başkalarını küçümsemeseydim, herkesin kendince bir işe yarayabileceğini kavrasaydım yaşıyor olacaktım!"
SOMBALIĞI VE AYI
- Afrika Masalı -
Bildiğiniz gibi, denizde yaşayan sombalıkları yılın belli aylarında, yumurtalama dönemleri geldiğinde tatlı sulara doğru ilerlerler. Denizle birleşen akarsulardan girip, nehirler boyunca ilerler ve sonuçta temiz dağ derelerine, pırıl pırıl göllere ulaşır, oralarda yumurtalarını bırakırlar.
Sombalıkları, tatlı sularda yavruladıktan sonra yine geldikleri yollardan denize geri dönerler. Geri dönmek onlar için hiç de zor olmaz. Çünkü, suların akış istikametinde dağlardan aşağıya doğru giderler.
Asıl zor olan gelişleridir. Nehirlerin akıntılarıyla mücadele edip, bıçak gibi keskin kayalıklardan yukarıya zıplayıp, gerekirse çağlayanları aşıp ulaşırlar tatlı sulara. Bu yolculukları sırasında zıplayarak ,ilerleme tekniğini de iyi öğrenmişlerdir.
Sombalıklarının suyun içinde zıplaya zıplaya akıntıya karşı ilerlemesine en çok sevinenler de ayılardır. Sombalıklarının yumurtlama mevsiminde nehir kıyılarında birikir, suyun içinde güç bela yolculuk eden şişman som balıklarıyla bir güzel karınlarını doyururlar.
İşte şimdi anlatacağımız hikaye de, dağ göllerine ulaşmak için büyük yolculuğa çıkan Sombalığı Sami'yle Ayı Ahmet arasında geçiyor. Sombalığı Sami hedefine çok yaklaştığı bir sırada, artık son engellerden birinin üzerinden zıplamaya çalışırken, Ayı Ahmet tarafıdan havada uçan bir sinek gibi yakalanıverir. Sombalığı, Ayı'nın tırnaklarını sırtında hisseder hissetmesine, ama çırpınmanın, yakınmanın kurtulmasına yetmeyeceğini de çabuk kavrar. Bunun üzerine sevinçle haykırarak şunları söyler:
"Dostum! Ne kadar yükseğe atladığımı gördün mü? Sanırım 2 metre 8 santimlik sombalığı yüksek atlama rekorunu geçtim. Bu şahane bir şey! Biliyor musun, bu rekoru kırana çok büyük ödül veriliyor. Çünkü iki yıldır hiç bir sombalığı bu rekoru kıramamıştı! Ödül yüz adet uskumru ve iki kilo da yosun reçeli. Bu ödülü beraber alabiliriz. Ama benimle birlikte gelmen lazım, çünkü bu kadar hediyeyi ben tek başıma suyun altından getiremem. Yüzme biliyor musun?"
"Elbette!" der Ayı Ahmet.
"O zaman gel suya birlikte dalalım."
Ayı yüz tane uskumru balığı ve çok sevdiği reçel vaatleriyle kendinden geçtiğinden, Sombalığı'yla birlikte dalmaya karar verir. Bu arada şişman balığı da kaçırmak istemediğinden onu da dişlerinin arasına alır. Birlikte suya girerler girmesine ama, Ayı Ahmet'in ağzına sular dolunca ister istemez Sombalığı'nı bırakmak zorunda kalır.
Boğulmaktan kılpayı kurtulan Ayı Ahmet zar zor kendini sulardan kurtarır, Sombalığı Sami ise bu son engeli de aşıp, pırıl pırıl dağ gölüne iyice yaklaşmıştır bile.
|